Hazır | Konular | Kitaplar

Sosyal Performans Ödevi: Ahi Evran'ın Hayatı ve Ahilik

ASIL ADI Nasirüddin Mahmûd Ahî Evran b. Abbas olup Ahî Evran (Evren) adıyla tanınır.



Tarihî bir hüviyete sahip bulunmasına rağmen gerçek kişiliği menkıbeler içinde kaybolmuştur. "Gök, kâinat" ve "yılan, ejderha" anlamlarına gelen Evran ismi, efsanevî kişiliğinin bir işareti sayılabilir.

Kurmuş olduğu Ahilik teşkilatı ile sosyal, iktisadi ve siyasi hayatımızı etkileyen; Anadolu’nun vatanlaşmasında ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük rol oynamıştır.

Bu sebeple Türk-İslâm tarihinin önemli şahsiyetlerinden olan Ahi Evran 1171 (H.566) yılında İran’ın Batı Azerbaycan tarafında bulunan Hoy kasabasında doğmuştur.

Ahi Evran’ın çocukluğu ve ilk tahsil devresi memleketi olan Azerbaycan’da geçmiş olsa da, gençliğinde Horasan ve Maveraünnehre giderek o yörede büyük üstatlardan ders almıştır.

Bu arada âlim Fahrettin Razi’den aklî (fen) ve naklî (dini) ilimleri öğrenmiştir.

Ahi Evran, bir hac yolculuğu esnasında (tahminen 1204’te), evliyadan Şeyh Evhadüddin Kirmani ile tanışmış ve ondan ders almıştır.

Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve tıp alanında derin bir âlim; tasavvuf yolunda yüksek makam sahibi bir velî olmuştur.

Bağdat’ın İslâm dünyasının büyük sanat ve ilim merkezi olması, Ahi Evran’ın çok yönlü yetişmesinde etkili olmuştur.

Bu dönemlerde İbn-i Sina, Sühreverdi el-Maktul ve Fahrettin Razi’nin eserlerinden istifade etmiş; Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah’ın kurduğu fütüvvet teşkilatını da tanımıştır.

XIII. Yüzyıl başlarında Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Muhyiddin Arabî ve hocası Evhadüddin Kirmani ile birlikte Anadolu’ya gelen Ahi Evran, bu tarihlerde hocasının kızı Fatma Bacı ile evlenmiştir.

Ahi Evran-ı Veli, Anadolu’da özellikle esnafa İslâmiyeti anlatarak dünya ve ahiret işlerini düzenli hale getirmeleri için nasihatte bulunmuştur.

Ahi Evran, yaklaşan Moğol tehlikesine karşı halkı uyarmış, hocasının vefatından sonra da O’nun vekili olmuştur.

Ahi Evran Anadolu’ya geldikten sonra Kayseri’de bir debbağ (deri işleme) atölyesi kurarak, sanat sahibi kimseler arasında çok sevilen bir şahsiyet olmuştur.

Moğollara karşı Kayseri’yi savunan Ahileri, Ahi Evran teşkilatlandırmıştır.

1237 yılında I. Alâeddin Keykubat’ın zehirlenerek öldürülmesi üzerine Sultan’la gönül bağı bulunan Ahiler, II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Vezir Sadettin Köpek’e karşı koymuşlardır. Hatta bu dönmede Ahi Evran ve bazı ileri gelen Ahiler Konya’da tutuklanmışlardır.

II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünden sonra saltanat naibliğine getirilen Celaleddin Karatay zamanında Ahiler ve Türkmenler üzerindeki baskı kalkmıştır.

Bundan sonra kısa bir dönem Denizli’ye giden Ahi Evran tekrar Konya’ya dönmüş; daha sonra da ömrünün sonuna kadar Kırşehir’de yaşamıştır.

Ahi Evran, kaynağını Yesi’den alan kutlu bir davânın gönül erleri ile birlikte bu toprakları vatan yapmaya, Türk ve Müslüman yapmaya öncülüğünü etmiştir.

Ahi Evran-ı Veli, özellikle yeni kurulan Ahilik sistemi ile Anadolu’ya göç eden Türkmenlere hem aş hem iş vermiş; onları tekke ve zaviyelerde iyi bir Müslüman ve vasıflı bir meslek sahibi üretici insan haline getirmiştir.

Onları hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışan insanlar halinde yetiştirmiştir. Böylece Anadolu’nun iktisadi kalkınmasına ve imar edilmesine öncülük etmiştir.

Ahi Evran 32 çeşit esnafı teşkilatlandırmış; Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında sanatını icra eden bütün esnaflar Türk-İslâm medeniyetinin zirve kuruluşu Ahilik teşkilatının merkezi Kırşehir olduğu için buradan “İcazetname” almışlardır.

Kardeşliğin, cömertliğin, yiğitliğin, fedakârlığın, doğruluğun, dürüstlüğün, kalitenin, üretimin, ahlâkın, sanatın, aklın ve bilimin esas alındığı Ahilik teşkilatının kurucusu bu faziletli âlim ve mutasavvıf Ahi Evran-ı Veli, Moğollara karşı mücadele ederken 93 yaşında şehit edilmiştir 1261 (H.653).

Kabri Kırşehir’de kendi adı ile anılan caminin avlusunda bulunmaktadır.

Asya içlerinden Anadolu'ya gelen mu¬tasavvıflardan biri olan Ahî Evran, bir müddet Denizli, Konya ve Kayseri'de ika¬met ettikten sonra birçok şehir ve ka¬sabayı gezerek ahilik teşkilâtının kuru¬luşunda ve yayılışında önemli bir rol oy¬nadı.

Sonradan Kırşehir'e yerleşti ve ölümüne kadar burada kaldı. XV. yüzyılda kaleme alınan Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi'nde, menkıbevî şahıslarla münase¬beti ve bu arada Hacı Bektâş-ı Velî (ö 1270) ile olan yakınlığı anlatılmaktadır.

Bazı siyasî ve sosyal hadiseler, doksan üç yıl yaşadığı rivayet edilen Ahî Evran'ın hem Hacı Bektâş-ı Velî, hem de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (1207-1273) ile çağ¬daş olduğunu göstermektedir. Çeşitli araştırmalarda ölümünün yahut öldü¬rülüşünün 1262'de veya 1300-1317 yıl¬ları arasındaki bir tarihte olduğu ileri sürülmüştür.

Ancak, Ahî Evran'ın hayatı ve faaliyetleri hakkında son zamanlar¬da yapılan bu araştırmalar ve kendisine izafe edilen eserler, dayanılan kaynak¬ların iyi bir tenkit süzgecinden geçiril¬memiş olması sebebiyle ihtiyatla karşı¬lanmalıdır.

XIV. yüzyılın başlarında Gülşehrî tarafından Ahî Evran üzerine ka¬leme alınan mesnevide onun tipik bir sûfî dervişi olarak tasvir edildiği görül¬mektedir.

Ahî Evran'ın debbağlık mesleğini icra ettiğine dair an'ane, onun velî olarak anılmasından sonra debbağ esnafının pîri sıfatıyla yüceltilmesine sebep ol¬muştur. Bu bakımdan Türk debbağlarının silsilenameleri kendisine dayandı¬rılmış ve oradan da bütün debbağların pîri olan Zeyd-i Hindi’ye götürülmüş¬tür.

Osmanlı Devleti döneminde Ahî Ev¬ran'ın esnaf zümresi arasında pîr ola¬rak kazandığı itibar bütün Anadolu, Ru¬meli, Bosna ve hatta Kırım'a kadar ya¬yılmıştır.

Şeyhlerinin Ahî Baba unvanını aldığı Kırşehir'deki Ahî Evran Zaviyesi, Osman¬lılarda Türk debbağlannın ve zenaat er¬babının manevî merkezi durumunda idi.

Ahî Baba ve onun salâhiyet verdiği, di¬ğer şehirlerdeki yine Ahî Baba unvanını taşıyan ahî teşkilâtı reisleri, çıraklara şed bağlamak hakkına sahipti.

Zaviye şeyhleri, bu yetkinin kendilerine ait ol¬duğunu zaman zaman devlete tasdik et¬tirme ihtiyacını duymuşlardır. Bu du¬rum daha çok bazı esnafın Ahî Evran makamı ile münasebetinin gevşemeye başladığı zamanlarda olmuştur.

Nitekim 1780, 1782, 1822-1823 ve 1842 tarihlerinde bu gibi durumların ortaya çık¬ması üzerine devlet yetkililerine başvu¬ran zaviye şeyhleri, bütün esnafın pîri olduklarını bildiren beratlar almışlardır.

Ahî Evran Zaviyesi, XX. yüzyılın baş¬larına kadar esnaf zümresi üzerindeki manevî tesirini devam ettirmiştir.Budrum başta debbağlar olmak üzere bütün esnafın Ahî Evran'ı pîr kabul et-melerinden ve devletin bu bağlılığı teş¬vik eden desteğinden ileri gelmiştir.
Sosyal Bilgiler