Deterjanların İnsana ve Ekosisteme Zararları ile Bu Zararları Azaltma Yolları
1- Deterjanlar içinde yaklaşık %30 'a kadar bulunan sodyum - büyük tehlike arz etmektedir.
Bu oran en azından; tripolifosfat ve diğer fosfat türlerinin yüzde miktarı, şimdilik belirli süre için minimum seviyeye indirilmeli (%15 gibi) ve fosfat yerine geçebilecek maddeler üzerinde araştırma yapılmalıdır.
2- BAZI TEDBİRLERLE DETERJANLARIN OLUMSUZ ETKİLERİ AZALTILABİLİR
Deterjanların içindeki kimyasal maddelere karşı alerjisi olan kişilerde bazı rahatsızlıkların görüldüğünü belirten Dr. Abdulkerim Cirit, bunun yanında Otopik Dermotit denilen ve daha çok çocukluk çağında görülen hastalıklarda da deterjanların hastalığı şiddetlendirici etkilerinin bulunduğunu ifade etti.
Bir takım tedbirlerle deterjanların olumsuz etkilerinin azaltılabileceğine işaret eden Dr. Cirit, şu tavsiyelerde bulundu:
“Deterjanın olumsuz etkilerinden korunmak için iç kısmı pamuklu eldivenler kullanarak, deterjanlarla temas en alt seviyeye indirilmelidir.
Ayrıca lanolin, vazelin, gliserin içeren ve özellikle çocuklar için özel olarak hazırlanmış temizlik malzemeleri tercih edilmelidir.
Deterjan seçiminde dikkatli olunmalı ve ucuz deterjanlardan uzak durulmalıdır. Çünkü ucuz deterjanlar alerjik hastalıkları körükleyebilecektir.
Ve deterjanlarla temas edilmesi halinde, eller bol miktarda ılık suyla iyice durulanmalı ve deriyi koruyucu bakım kremleri sürülmelidir.”
3- Fosfat kirliliği :
Toz deterjanların temel maddelerinden birisi olan Sodyum polifosfatlar atık sularda yoğun olarak bulundukları zaman ortamda bulunması muhtemel azot bileşiklerinin de yardımı ile gübre etkisi göstermektedir.
Bu ise, göllerde ve akıntısı olmayan deniz sularında bitkisel hayatı sağlıksız bir şekilde körükleyerek alg ve yosunların büyük boyutlarda artmasına sebep olmaktadır.
Ötröfikasyon olarak isimlendirilen bu olay, daha ziyade İsviçre, İtalya, Finlandiya, İsveç, Hollanda gibi göl ve durgun suların önemli ölçüde yer aldıkları ve yerleşme merkezlerinin artıklarından etkilendikleri ülkelerde ciddi bir sorun halindedir.
Yapılan incelemeler, ötröfikasyon sebebi olarak deterjanlardaki fosfatın, diğer fosfat kaynaklarına göre İtalya için (1981 yılı için kişi başına toz deterjan tüketimi 7 kg/yıl) %20 olduğunu en önemli fosfat miktarlarının ise %53 ile insan ve hayvan menşeli atıklardan geldiğini daha sonra %22 ile tarımda kullanılan gübrelerin katkısı olduğunu göstermektedir.
Bu nedenle deterjanlarda fosfat miktarının kısıtlanması ile ötröfikasyon probleminin önlenemeceği, soruna daha köklü tedbirler aramak gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bu köklü tedbirler ise şehir atıksularının tüm fosfatlarından arındırılması için kanalizasyon arıtma sistemlerinde fosfat arıtma işleminin ilave edilmesi ile mümkündür.
Su ortamında alglerin ve diğer bitkilerin büyümesi, sudaki inorganik element konsantrasyonlarında değişiklik meydana getirir. Bilhassa yaz aylarında güneş ışınlarının kuvvetli olduğu zamanlardaki fotosentez olayı sudaki karbondioksit konsantrasyonunun azalmasına sebep olur ve pH artar.
Bu pH değişikliği ile birlikte kalsiyum karbonat çökelmesi olur. Geceleri ise fotosentez durup solunum devam ettiğinden karbondioksit konsantrasyonu artar ve pH düşer. Arıtmaya alınan sudaki bu pH değişiklikleri pıhtılaşma ve yumaklaşma verimini olumsuz yönde etkiler.
Algler kum filtrelerindeki tıkanmalara sebep olabilir. Tesirli bir pıhtılaştırma ve çökeltme alglerin % 90 - 95 'ini gidermekle birlikte kalan miktar filtrelerde yük kayıplarına sebep olabilir.
Filtrenin geri yıkama sıklığı dolayısıyla geri yıkım masrafları da artar. Bunu önlemek gerektiğinde ise pıhtılaştırma ve yumaklaştırmanın işletme giderleri artacaktır.
Alg büyümesi ve daha sonra ölmesi sonucu ortamdaki organik madde konsantrasyonu artacağından suyun klor ihtiyacı da artacaktır. Bazen de rezervuarlarda alg kontrolü için klorlamaya ihtiyaç hissedilir.
Suda çok miktarda alg bulunması, güneş ışınlarının ısı enerjisine çevrilmesi sonucu suyun sıcaklığını da arttırır.
Üniform kalitede arıtılmış su için arıtma tesisine giren su sıcaklığındaki değişiklikler az olmalıdır. Algler aynı zamanda korozyona da sebep olmaktadır.
1970 yıllarında kullanılan deterjanlar sebebiyle suya karışarak ötröfikasyonu hızlandıran fosforun kontrol çalışmalarına başlanmıştır. Bu hususta üç genel yaklaşım ele alınmıştır :
Birincisi, yeni dolgu maddelerinin geliştirilmesidir. Yapılan çalışmalar sonunda nitrilo triasetik asidin (NTA) uygun çözüm olacağı görüşü ortaya çıkmıştır.
Fakat daha sonra NTA'nın ağır metal iyonları ile meydana getirdiği komplekslerin kuşlarda meydana getirdiği zararlı tesirler gözlenince NTA'nın deterjan dolgu maddesi olarak kullanılmasından vazgeçilmiştir.
İkincisi, deterjanlarda kullanılan fosfat miktarının sınırlandırılmasıdır. Bu durumda daha önce bilinen ve daha az tesirli olan dolgu maddelerinin kullanılması söz konusudur. Bunlar karbonatlar, silikatlar, sitratlar ve borotlardır. Tripoli fosforik asitten daha zayıf asitlerden türüyen bu dolgu maddeleri sodyum tuzları, suda hidroliz olduğundan daha bazik çözelti meydana getirmektedir. Bu ise deterjanları bilhassa çocuklar için tehlikeli hale getirmektedir.
Üçüncü ise fosfatın arıtma tesislerinde giderilmesidir. Bu ise geliştirilmiş 2. kademe veya 3. kademe arıtmayı gerektirmektedir.
Bunların içerisinde en uygun 2. kademe ve 3. yaklaşımların kombinasyonu gibi görülmektedir.
4- Deterjanın Etkisini Artıran Maddeler: Bu amaçla daha ziyade sodyumtripolifosfat gibi kompleks fosfatlar kullanılır.
Bu maddeler suda bulunan ve sertlik veren Ca++ ve Mg++ iyonlarını kompleks oluşturarak başladıklarından çökmeleri önlenmiş olur.
Ayrıca suya geçmiş olan kirlerin çamaşır üzerine tekrar çökmesine mani olurlar. Kompleks polifosfatlar kullanılarak hazırlanmış bir deterjanla karışım oranlarının iyi olması halinde iyi bir temizleme saplanır. Deterjan etkisini artırdıklarından, deterjan maliyetini düşürürler.
Deterjanların bileşiminde, yüzey aktif maddenin etkisini artıran maddeler %3 oranında katkı maddeleri de bulunur.
Deterjan Katkı Maddeleri:
Korozyon inhibitörü olarak kullanılan sodyum silikat (Na2SiO3), çamaşır makinesinin metal kısmını ve tabakaları korur. Benzıtriazol, Alman gümüşü gibi metalleri korur. Korozyon inhibitörlerinin etkisini artırır.
Karboksimetil selüloz, tekrar çökmeyi önlemek için kullanılır. Kumaşın parlak olmasını sağlamak için UV ışığını görür. Işığa çevrilebilen floresan maddeler kullanılır. Mavileştiren maddeler kumaşın sararma yatkınlıklarını önler. Ultramarin mavisi (çivit) gibi maddelerdir. Peroksijen yapılı artıcılar, yüksek sıcaklakta etkili bileşiklerdir.
5- DETERJANIN YAPISI
Deterjanlar kompleks ve sentetik yapılı maddelerdir. Sabun ve deterjanların kimyasal yapısı çok farklı olduğundan temizleme işlevindeki etkileri de farklıdır. Sabun asidik ve sert sularda etkili değildir.
(Sert sudaki Ca++ ve Mg++ ile (C17H35COO)2 oluşur ve çöker) bir çökelti oluşturur. Buna karşılık deterjanlar bu tip sularda etkilidir.
Yüzey aktif madde (sürfaktan) ismi sabun, deterjan, emülsiyon oluşturan maddeler, ıslatıcı maddeler için kullanılan genel bir isimdir. Deterjanlar, her biri temizlemede ayrı bir görev yapan, pek çok maddenin çok kompleks bir karışımıdır.
Yüzey aktif maddeler veya sürfaktanlarla ilgili modern kavram, sabunları, deterjanları, emülsifiyanları, ıslatıcı maddeleri ve girme(penetrasyon) maddelerini kapsamaktadır. Bütün bunlar, birbirleriyle temasta olan iki faz arasındaki yüzey tabakasının özelliklerini değitirerek, aktifliklerini sürdürürler.
Yüzey aktif maddelerin pek çoğu, molekülün bir ucunda suyu çeken (hidrofilik) ve diğer ucunda suyu iten (hidrofobik) bir grup bulundururlar. Deterjanlar, kirleri uzaklaştırmada etkin olan bu özelliklere, fazlasıyla sahiptirler. Hafif ve ağır deterjanlar olarak sınıflandırılırlar.
Yüzey Aktif Maddelerin Sınıflandırılması:
Yüzey aktif maddelerin hidrofobik kısmı genelde 8-18 karbon içeren düz veya az dallanmış zincirdir, bazı hallerde zincirdeki bazı karbon atomlarının yerine benzeyen halkası geçmiştir. Örnek olarak C12H25_ (dodesil) ve C12H25C6H4 _ (dodesil) benzen verilebilir. Yüzey aktif maddenin içerdiği hidrofilik grup çok farklı olabilir. Hidrofilik grubun yapısına göre yüzey aktif maddeler;
Anyonik :_ OSO3(-) veya _ SO3-
Katyonik :_ N+(CH3)3+ veya C5H5N+
İç Tuz :_N+(CH3)2 (CH2)2 COO-
Yarı Polar :_ N(CH3)2 O
İyonik Olmayan :_ N(OCH2CH2)n OH
Yüzey aktif madde olmak üzere sınıflandırılabilir.
Anyonik deterjanlar sulu çözeltide – iyon içeren yüzey aktif maddelerdir.
6- DETERJAN NEDİR?
(IMG:Linkleri görmek için lütfen Giriş Yapın veya Kayıt Olun ...)
Petro-Kimya ürünlerinden elde edilen, temizleme ve arıtma gibi işlemlerde kullanılan, toz, sıvı ya da krem şeklinde olabilen kimyasal maddelere ''Deterjan'' denilmektedir. Deterjan, kir sökücü anlamına gelmektedir ve sabun dışındaki temizliyicilerin tümü deterjan sınıfına girmektedir.
Deterjanların yoğun bir şekilde kullanımına II. Dünya Savaşı sırasında başlanılmıştır. Fakat deterjan temizlik amacıyla değil, sabun yapımında kullanılan yağlar, askeri araç ve silahları yağlamak amacıyla kullanılmıştır. Deterjan, sabun gibi kirleri, yağ lekelerini sökerek bunların suda asılı durumda kalmalarını sağlamaktadır. Deterjan sabunun yaptığı her işi yapabilse de sabun birçok kullanım alanında deterjanın yerini alamamaktadır.
Deterjan, suyun yüzey gerilimini azaltarak, temizlenecek nesnenin içine girmektedir. Bu şekilde kirler ve yağlar oldukları yerlerden çıkarak tekrar kirlerin nesneye yapışmasını önlemektedir. Deterjanın en önemli özelliklerinden biri de köpüklenmedir. Deterjanlar sert sularda bile kolayca köpürebilen bir yapıya sahiptir.
DETERJAN TARİHİ
15. yy. da İtalya, Venedik ve Savona’da, 17. yy. da ise Fransa Marseilles’da bazı sabun imalatçıları ortaya çıkmaya başlamıştır. 18. yy. da Michel Eugene Chevreul’un gerekli kimyasal formülleri ortaya bilimsel olarak sabun yapımı gerçekleşmiştir. Bundan sonra sabun imalatçılığı bütün Avrupa ve Kuzey Amerika’ya kadar yayılmıştır. 19. yy. da buhar makinesinin icadıyla sabun yapımı çok büyük endüstriyel bir sektör haline gelmiştir. 1907 yılında bir Alman firması “Persil” adında yeni bir ürününün marketlerde yerini almasıyla yüzyıllar boyunca kullanılan sabun, deterjan kavramına dönüşmüştür. Persil, sabunda bulunan maddelere ilave olarak sodıum perborate içermekteydi. Bundan dolayı adı Perborate + Silikat yani “PERSIL” olmuştur. Sabunun sert sularda eritildiği zaman yeterince köpürmemesi nedeniyle 1930 yılında ABD’de ilk deterjanlar yapılmaya başlanmıştır. Ve o zamandan bu yana deterjan yapımı başlı başına bir sanayii dalına dönüşmüştür.
1950'li yıllarda toz bulaşık deterjanları, sıvı çamaşır deterjanları, sıvı elde bulaşık deterjanları, çamaşır yumuşatıcılar ve oksijen ağartıcılı deterjanlar 1960’lı yıllarda önyıkama için kir ve leke çıkarıcılar, 1970’li yıllarda sıvı el sabunları çamaşır yumuşatıcıları ve yumuşatıcılı deterjanlar, 1980’li yıllarda soğuk suda çözünebilen deterjanlar ve bulaşık makineleri için sıvı bulaşık deterjanları, 1990’lı yıllarda ise ultra toz ve sıvı detarjanlar, ultra yoğunlaştırılmış çamaşır yumuşatıcılar, bulaşık makineleri için jel bulaşık deterjanları market raflarındaki yerlerini almışlardır.
DETERJAN ÜRETİMİ
Deterjanlar kullanım amaçlarına göre sıvı veya toz deterjan olarak üretilmektedirler. Deterjanda bulunan yüzey aktif madde ve kuvvetini artıran “yapıcı” maddelerin oranı dokuma yıkamasında aynıdır. Sıvı deterjanda ise mineral kirinin az olduğu bulaşıklarda yüzey aktif maddenin oranı arttırılmaktadır. Yağlı kirleri yüzey aktif madde, katı tanecikleri ise yapıcı çözmektedir.
Toz deterjan üretiminde, temel deterjan maddesinden, köpük arttırıcı, yapıcı ve düzeltici kullanılarak bir hamur yapılır ve bu karışım bir kurutma kulesinde püskürtme yardımıyla kurutularak içi boş, toz kürecikler haline getirilir. Sıvı deterjanın üretimi ise toz deterjana oranla daha basittir.
DETERJAN KATKI MADDELERİ
(IMG:Linkleri görmek için lütfen Giriş Yapın veya Kayıt Olun ...)
- Kompleksleştiriciler
- Ağartıcılar ve Stabilizatörler
- Korozyon önleyiciler
- Optik beyazlatıcılar
- Kolloidal taşıyıcılar
- Köpük ayarlayıcılar
- Dolgu maddeleri
- Dezenfektanlar
- Parfüm
- Ovucular, enzimler ve diğer aktif madde katkıları
DETERJANIN ZARARLARI
Günlük hayatımızda temizlik ve hijyen amacıyla sıklıkla kullandığımız deterjanın zararları olduğu bilinmektedir. Cilt üzerinde egzama ve mantar gibi hastalıklara sebep olmasının yanı sıra, içme suları ve deterjanla temizlenen bulaşıklarda kalan deterjan atıkları yoluyla da sindirim sisteminde de rahatsızlıklara neden olmaktadır. Ayrıca, deterjanlar kullanıldıktan sonra biyolojik olarak parçalanmadıkları için çevre kirliliğine de sebep olmaktadır.
SIVI DETERJAN
Türkiye'de çeşitli küçük atolyelerde sıvı deterjan üretimi yaygın şekilde yapılmaktadır. Ancak işin biraz daha derinine inilecek olunursa Lever, Benckiser gibi büyük firmalar tarafından sıvı deterjan üretimi ciddi şekilde yapılmaktadır.
Türkiye'de sıvı, toz ve krem deterjanların büyük bir kısmı, sektörde faaliyet gösteren 6 büyük firma tarafından üretilmektedir. Ülkemizde deterjan tüketiminin yılda 300. 000 ile 350. 000 ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Fakat, gerek deterjan üretim kapasitelerinin artışı, gerekse LABSA üreticisi olan firmaların kendi ürettikleri LABSA’yı, özellikle ihracat artışı dolayısıyla hem ihraç etmeleri hem de kendi deterjan üretiminde kullanmaları LABSA’ya olan talebin hızla artmasına neden olmaktadır.
ASİT VE ALKALİLER
Kuvvetli asitler metal ve tuvalet temizlemede kullanılan bileşiklerde bulunur. En kuvvetli sülfirik asit, daha kuvvetlisi hidroklorik asittir. Alkaliler ise asitlerden daha az ciddi zararlara yol açar. Klorlu tabletler ve çamaşır suları alkali zehirlerdir.
Alkali veya asit kostik maddeler temas ettikleri yüzeyde yanıklara neden olur. Yanığın ağırlığı kostik maddenin konsantrasyonuna ve temas süresine bağlıdır. İlk haftada yanık, ikinci haftada granülasyon dokusu, üçüncü haftada fibroz gelişir.
Ağız yoluyla alınmışsa ağız içinde, retrosternal bölgede şiddetli ağrı hissedilir. Deri ve mukozada yanıklar, renk değişikliği ve nekroz oluşur. Susuzluk hissi, kanlı kusma gözlenir. Yutma, soluk alma ve konuşmada güçlük olur. Kollaps gelişebilir.
Asit maddenin içilmesi genellikle gastrik nekroza neden olur. Mide perforasyonu ve peritonit gelişebilir. Alkali maddeler sıklıkla esofagusta hasar yapar. Esofagusta perforasyon, mediastinit ve pnömoni gelişebilir ve ölümle sonlanabilir.
Korozif maddenin aspirasyonu pulmoner nekroza ve glottik ödeme neden olabilir. 1. ve 2. haftalarda bakteriyel süperenfeksiyon, daha sonraki haftalarda esofagus darlığı oluşabilir.
İlk 24 saatte esofagoskopi endikasyonu vardır. Hafif yanıklarda bile sekel(esofagusta darlık) kalabilir.
TEDAVİ :
• Kusturma ve mide lavajı kontrendikedir.
• Bol miktarda su veya süt içilerek hemen korozif madde sulandırılmaya çalışılır.
• Asit veya alkali ile nötralizasyon, kimyasal ısı reaksiyonu vereceği için uygulanmaz.
• Karbonat veya bikarbonatlı içecekler verilmemelidir. Bunlar gaz yaparak zayıf mide duvarında perforasyona neden olabilir.
• Esofagus yanığı varsa ağızdan beslenme kesilir, parenteral sıvı tedavisi uygulanır.
• Esofagus yanığı belirlenmişse veya şüphesi varsa(esofagoskopi uygulanmamışsa) Prednison 2 mg/kg/gün verilir. Tedaviye 3-4 hafta devam edilir. Tedavi sonunda baryum tetkiki ile darlık varlığı araştırılır. Darlık varsa dilatasyon gerekebilir.
• Proflaktik antibiyotik gerekli değildir.
7- • Kostik madde cilde temas etmişse yanık bölge 15 dakika akar suda yıkanır.
Bu oran en azından; tripolifosfat ve diğer fosfat türlerinin yüzde miktarı, şimdilik belirli süre için minimum seviyeye indirilmeli (%15 gibi) ve fosfat yerine geçebilecek maddeler üzerinde araştırma yapılmalıdır.
2- BAZI TEDBİRLERLE DETERJANLARIN OLUMSUZ ETKİLERİ AZALTILABİLİR
Deterjanların içindeki kimyasal maddelere karşı alerjisi olan kişilerde bazı rahatsızlıkların görüldüğünü belirten Dr. Abdulkerim Cirit, bunun yanında Otopik Dermotit denilen ve daha çok çocukluk çağında görülen hastalıklarda da deterjanların hastalığı şiddetlendirici etkilerinin bulunduğunu ifade etti.
Bir takım tedbirlerle deterjanların olumsuz etkilerinin azaltılabileceğine işaret eden Dr. Cirit, şu tavsiyelerde bulundu:
“Deterjanın olumsuz etkilerinden korunmak için iç kısmı pamuklu eldivenler kullanarak, deterjanlarla temas en alt seviyeye indirilmelidir.
Ayrıca lanolin, vazelin, gliserin içeren ve özellikle çocuklar için özel olarak hazırlanmış temizlik malzemeleri tercih edilmelidir.
Deterjan seçiminde dikkatli olunmalı ve ucuz deterjanlardan uzak durulmalıdır. Çünkü ucuz deterjanlar alerjik hastalıkları körükleyebilecektir.
Ve deterjanlarla temas edilmesi halinde, eller bol miktarda ılık suyla iyice durulanmalı ve deriyi koruyucu bakım kremleri sürülmelidir.”
3- Fosfat kirliliği :
Toz deterjanların temel maddelerinden birisi olan Sodyum polifosfatlar atık sularda yoğun olarak bulundukları zaman ortamda bulunması muhtemel azot bileşiklerinin de yardımı ile gübre etkisi göstermektedir.
Bu ise, göllerde ve akıntısı olmayan deniz sularında bitkisel hayatı sağlıksız bir şekilde körükleyerek alg ve yosunların büyük boyutlarda artmasına sebep olmaktadır.
Ötröfikasyon olarak isimlendirilen bu olay, daha ziyade İsviçre, İtalya, Finlandiya, İsveç, Hollanda gibi göl ve durgun suların önemli ölçüde yer aldıkları ve yerleşme merkezlerinin artıklarından etkilendikleri ülkelerde ciddi bir sorun halindedir.
Yapılan incelemeler, ötröfikasyon sebebi olarak deterjanlardaki fosfatın, diğer fosfat kaynaklarına göre İtalya için (1981 yılı için kişi başına toz deterjan tüketimi 7 kg/yıl) %20 olduğunu en önemli fosfat miktarlarının ise %53 ile insan ve hayvan menşeli atıklardan geldiğini daha sonra %22 ile tarımda kullanılan gübrelerin katkısı olduğunu göstermektedir.
Bu nedenle deterjanlarda fosfat miktarının kısıtlanması ile ötröfikasyon probleminin önlenemeceği, soruna daha köklü tedbirler aramak gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bu köklü tedbirler ise şehir atıksularının tüm fosfatlarından arındırılması için kanalizasyon arıtma sistemlerinde fosfat arıtma işleminin ilave edilmesi ile mümkündür.
Su ortamında alglerin ve diğer bitkilerin büyümesi, sudaki inorganik element konsantrasyonlarında değişiklik meydana getirir. Bilhassa yaz aylarında güneş ışınlarının kuvvetli olduğu zamanlardaki fotosentez olayı sudaki karbondioksit konsantrasyonunun azalmasına sebep olur ve pH artar.
Bu pH değişikliği ile birlikte kalsiyum karbonat çökelmesi olur. Geceleri ise fotosentez durup solunum devam ettiğinden karbondioksit konsantrasyonu artar ve pH düşer. Arıtmaya alınan sudaki bu pH değişiklikleri pıhtılaşma ve yumaklaşma verimini olumsuz yönde etkiler.
Algler kum filtrelerindeki tıkanmalara sebep olabilir. Tesirli bir pıhtılaştırma ve çökeltme alglerin % 90 - 95 'ini gidermekle birlikte kalan miktar filtrelerde yük kayıplarına sebep olabilir.
Filtrenin geri yıkama sıklığı dolayısıyla geri yıkım masrafları da artar. Bunu önlemek gerektiğinde ise pıhtılaştırma ve yumaklaştırmanın işletme giderleri artacaktır.
Alg büyümesi ve daha sonra ölmesi sonucu ortamdaki organik madde konsantrasyonu artacağından suyun klor ihtiyacı da artacaktır. Bazen de rezervuarlarda alg kontrolü için klorlamaya ihtiyaç hissedilir.
Suda çok miktarda alg bulunması, güneş ışınlarının ısı enerjisine çevrilmesi sonucu suyun sıcaklığını da arttırır.
Üniform kalitede arıtılmış su için arıtma tesisine giren su sıcaklığındaki değişiklikler az olmalıdır. Algler aynı zamanda korozyona da sebep olmaktadır.
1970 yıllarında kullanılan deterjanlar sebebiyle suya karışarak ötröfikasyonu hızlandıran fosforun kontrol çalışmalarına başlanmıştır. Bu hususta üç genel yaklaşım ele alınmıştır :
Birincisi, yeni dolgu maddelerinin geliştirilmesidir. Yapılan çalışmalar sonunda nitrilo triasetik asidin (NTA) uygun çözüm olacağı görüşü ortaya çıkmıştır.
Fakat daha sonra NTA'nın ağır metal iyonları ile meydana getirdiği komplekslerin kuşlarda meydana getirdiği zararlı tesirler gözlenince NTA'nın deterjan dolgu maddesi olarak kullanılmasından vazgeçilmiştir.
İkincisi, deterjanlarda kullanılan fosfat miktarının sınırlandırılmasıdır. Bu durumda daha önce bilinen ve daha az tesirli olan dolgu maddelerinin kullanılması söz konusudur. Bunlar karbonatlar, silikatlar, sitratlar ve borotlardır. Tripoli fosforik asitten daha zayıf asitlerden türüyen bu dolgu maddeleri sodyum tuzları, suda hidroliz olduğundan daha bazik çözelti meydana getirmektedir. Bu ise deterjanları bilhassa çocuklar için tehlikeli hale getirmektedir.
Üçüncü ise fosfatın arıtma tesislerinde giderilmesidir. Bu ise geliştirilmiş 2. kademe veya 3. kademe arıtmayı gerektirmektedir.
Bunların içerisinde en uygun 2. kademe ve 3. yaklaşımların kombinasyonu gibi görülmektedir.
4- Deterjanın Etkisini Artıran Maddeler: Bu amaçla daha ziyade sodyumtripolifosfat gibi kompleks fosfatlar kullanılır.
Bu maddeler suda bulunan ve sertlik veren Ca++ ve Mg++ iyonlarını kompleks oluşturarak başladıklarından çökmeleri önlenmiş olur.
Ayrıca suya geçmiş olan kirlerin çamaşır üzerine tekrar çökmesine mani olurlar. Kompleks polifosfatlar kullanılarak hazırlanmış bir deterjanla karışım oranlarının iyi olması halinde iyi bir temizleme saplanır. Deterjan etkisini artırdıklarından, deterjan maliyetini düşürürler.
Deterjanların bileşiminde, yüzey aktif maddenin etkisini artıran maddeler %3 oranında katkı maddeleri de bulunur.
Deterjan Katkı Maddeleri:
Korozyon inhibitörü olarak kullanılan sodyum silikat (Na2SiO3), çamaşır makinesinin metal kısmını ve tabakaları korur. Benzıtriazol, Alman gümüşü gibi metalleri korur. Korozyon inhibitörlerinin etkisini artırır.
Karboksimetil selüloz, tekrar çökmeyi önlemek için kullanılır. Kumaşın parlak olmasını sağlamak için UV ışığını görür. Işığa çevrilebilen floresan maddeler kullanılır. Mavileştiren maddeler kumaşın sararma yatkınlıklarını önler. Ultramarin mavisi (çivit) gibi maddelerdir. Peroksijen yapılı artıcılar, yüksek sıcaklakta etkili bileşiklerdir.
5- DETERJANIN YAPISI
Deterjanlar kompleks ve sentetik yapılı maddelerdir. Sabun ve deterjanların kimyasal yapısı çok farklı olduğundan temizleme işlevindeki etkileri de farklıdır. Sabun asidik ve sert sularda etkili değildir.
(Sert sudaki Ca++ ve Mg++ ile (C17H35COO)2 oluşur ve çöker) bir çökelti oluşturur. Buna karşılık deterjanlar bu tip sularda etkilidir.
Yüzey aktif madde (sürfaktan) ismi sabun, deterjan, emülsiyon oluşturan maddeler, ıslatıcı maddeler için kullanılan genel bir isimdir. Deterjanlar, her biri temizlemede ayrı bir görev yapan, pek çok maddenin çok kompleks bir karışımıdır.
Yüzey aktif maddeler veya sürfaktanlarla ilgili modern kavram, sabunları, deterjanları, emülsifiyanları, ıslatıcı maddeleri ve girme(penetrasyon) maddelerini kapsamaktadır. Bütün bunlar, birbirleriyle temasta olan iki faz arasındaki yüzey tabakasının özelliklerini değitirerek, aktifliklerini sürdürürler.
Yüzey aktif maddelerin pek çoğu, molekülün bir ucunda suyu çeken (hidrofilik) ve diğer ucunda suyu iten (hidrofobik) bir grup bulundururlar. Deterjanlar, kirleri uzaklaştırmada etkin olan bu özelliklere, fazlasıyla sahiptirler. Hafif ve ağır deterjanlar olarak sınıflandırılırlar.
Yüzey Aktif Maddelerin Sınıflandırılması:
Yüzey aktif maddelerin hidrofobik kısmı genelde 8-18 karbon içeren düz veya az dallanmış zincirdir, bazı hallerde zincirdeki bazı karbon atomlarının yerine benzeyen halkası geçmiştir. Örnek olarak C12H25_ (dodesil) ve C12H25C6H4 _ (dodesil) benzen verilebilir. Yüzey aktif maddenin içerdiği hidrofilik grup çok farklı olabilir. Hidrofilik grubun yapısına göre yüzey aktif maddeler;
Anyonik :_ OSO3(-) veya _ SO3-
Katyonik :_ N+(CH3)3+ veya C5H5N+
İç Tuz :_N+(CH3)2 (CH2)2 COO-
Yarı Polar :_ N(CH3)2 O
İyonik Olmayan :_ N(OCH2CH2)n OH
Yüzey aktif madde olmak üzere sınıflandırılabilir.
Anyonik deterjanlar sulu çözeltide – iyon içeren yüzey aktif maddelerdir.
6- DETERJAN NEDİR?
(IMG:Linkleri görmek için lütfen Giriş Yapın veya Kayıt Olun ...)
Petro-Kimya ürünlerinden elde edilen, temizleme ve arıtma gibi işlemlerde kullanılan, toz, sıvı ya da krem şeklinde olabilen kimyasal maddelere ''Deterjan'' denilmektedir. Deterjan, kir sökücü anlamına gelmektedir ve sabun dışındaki temizliyicilerin tümü deterjan sınıfına girmektedir.
Deterjanların yoğun bir şekilde kullanımına II. Dünya Savaşı sırasında başlanılmıştır. Fakat deterjan temizlik amacıyla değil, sabun yapımında kullanılan yağlar, askeri araç ve silahları yağlamak amacıyla kullanılmıştır. Deterjan, sabun gibi kirleri, yağ lekelerini sökerek bunların suda asılı durumda kalmalarını sağlamaktadır. Deterjan sabunun yaptığı her işi yapabilse de sabun birçok kullanım alanında deterjanın yerini alamamaktadır.
Deterjan, suyun yüzey gerilimini azaltarak, temizlenecek nesnenin içine girmektedir. Bu şekilde kirler ve yağlar oldukları yerlerden çıkarak tekrar kirlerin nesneye yapışmasını önlemektedir. Deterjanın en önemli özelliklerinden biri de köpüklenmedir. Deterjanlar sert sularda bile kolayca köpürebilen bir yapıya sahiptir.
DETERJAN TARİHİ
15. yy. da İtalya, Venedik ve Savona’da, 17. yy. da ise Fransa Marseilles’da bazı sabun imalatçıları ortaya çıkmaya başlamıştır. 18. yy. da Michel Eugene Chevreul’un gerekli kimyasal formülleri ortaya bilimsel olarak sabun yapımı gerçekleşmiştir. Bundan sonra sabun imalatçılığı bütün Avrupa ve Kuzey Amerika’ya kadar yayılmıştır. 19. yy. da buhar makinesinin icadıyla sabun yapımı çok büyük endüstriyel bir sektör haline gelmiştir. 1907 yılında bir Alman firması “Persil” adında yeni bir ürününün marketlerde yerini almasıyla yüzyıllar boyunca kullanılan sabun, deterjan kavramına dönüşmüştür. Persil, sabunda bulunan maddelere ilave olarak sodıum perborate içermekteydi. Bundan dolayı adı Perborate + Silikat yani “PERSIL” olmuştur. Sabunun sert sularda eritildiği zaman yeterince köpürmemesi nedeniyle 1930 yılında ABD’de ilk deterjanlar yapılmaya başlanmıştır. Ve o zamandan bu yana deterjan yapımı başlı başına bir sanayii dalına dönüşmüştür.
1950'li yıllarda toz bulaşık deterjanları, sıvı çamaşır deterjanları, sıvı elde bulaşık deterjanları, çamaşır yumuşatıcılar ve oksijen ağartıcılı deterjanlar 1960’lı yıllarda önyıkama için kir ve leke çıkarıcılar, 1970’li yıllarda sıvı el sabunları çamaşır yumuşatıcıları ve yumuşatıcılı deterjanlar, 1980’li yıllarda soğuk suda çözünebilen deterjanlar ve bulaşık makineleri için sıvı bulaşık deterjanları, 1990’lı yıllarda ise ultra toz ve sıvı detarjanlar, ultra yoğunlaştırılmış çamaşır yumuşatıcılar, bulaşık makineleri için jel bulaşık deterjanları market raflarındaki yerlerini almışlardır.
DETERJAN ÜRETİMİ
Deterjanlar kullanım amaçlarına göre sıvı veya toz deterjan olarak üretilmektedirler. Deterjanda bulunan yüzey aktif madde ve kuvvetini artıran “yapıcı” maddelerin oranı dokuma yıkamasında aynıdır. Sıvı deterjanda ise mineral kirinin az olduğu bulaşıklarda yüzey aktif maddenin oranı arttırılmaktadır. Yağlı kirleri yüzey aktif madde, katı tanecikleri ise yapıcı çözmektedir.
Toz deterjan üretiminde, temel deterjan maddesinden, köpük arttırıcı, yapıcı ve düzeltici kullanılarak bir hamur yapılır ve bu karışım bir kurutma kulesinde püskürtme yardımıyla kurutularak içi boş, toz kürecikler haline getirilir. Sıvı deterjanın üretimi ise toz deterjana oranla daha basittir.
DETERJAN KATKI MADDELERİ
(IMG:Linkleri görmek için lütfen Giriş Yapın veya Kayıt Olun ...)
- Kompleksleştiriciler
- Ağartıcılar ve Stabilizatörler
- Korozyon önleyiciler
- Optik beyazlatıcılar
- Kolloidal taşıyıcılar
- Köpük ayarlayıcılar
- Dolgu maddeleri
- Dezenfektanlar
- Parfüm
- Ovucular, enzimler ve diğer aktif madde katkıları
DETERJANIN ZARARLARI
Günlük hayatımızda temizlik ve hijyen amacıyla sıklıkla kullandığımız deterjanın zararları olduğu bilinmektedir. Cilt üzerinde egzama ve mantar gibi hastalıklara sebep olmasının yanı sıra, içme suları ve deterjanla temizlenen bulaşıklarda kalan deterjan atıkları yoluyla da sindirim sisteminde de rahatsızlıklara neden olmaktadır. Ayrıca, deterjanlar kullanıldıktan sonra biyolojik olarak parçalanmadıkları için çevre kirliliğine de sebep olmaktadır.
SIVI DETERJAN
Türkiye'de çeşitli küçük atolyelerde sıvı deterjan üretimi yaygın şekilde yapılmaktadır. Ancak işin biraz daha derinine inilecek olunursa Lever, Benckiser gibi büyük firmalar tarafından sıvı deterjan üretimi ciddi şekilde yapılmaktadır.
Türkiye'de sıvı, toz ve krem deterjanların büyük bir kısmı, sektörde faaliyet gösteren 6 büyük firma tarafından üretilmektedir. Ülkemizde deterjan tüketiminin yılda 300. 000 ile 350. 000 ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Fakat, gerek deterjan üretim kapasitelerinin artışı, gerekse LABSA üreticisi olan firmaların kendi ürettikleri LABSA’yı, özellikle ihracat artışı dolayısıyla hem ihraç etmeleri hem de kendi deterjan üretiminde kullanmaları LABSA’ya olan talebin hızla artmasına neden olmaktadır.
ASİT VE ALKALİLER
Kuvvetli asitler metal ve tuvalet temizlemede kullanılan bileşiklerde bulunur. En kuvvetli sülfirik asit, daha kuvvetlisi hidroklorik asittir. Alkaliler ise asitlerden daha az ciddi zararlara yol açar. Klorlu tabletler ve çamaşır suları alkali zehirlerdir.
Alkali veya asit kostik maddeler temas ettikleri yüzeyde yanıklara neden olur. Yanığın ağırlığı kostik maddenin konsantrasyonuna ve temas süresine bağlıdır. İlk haftada yanık, ikinci haftada granülasyon dokusu, üçüncü haftada fibroz gelişir.
Ağız yoluyla alınmışsa ağız içinde, retrosternal bölgede şiddetli ağrı hissedilir. Deri ve mukozada yanıklar, renk değişikliği ve nekroz oluşur. Susuzluk hissi, kanlı kusma gözlenir. Yutma, soluk alma ve konuşmada güçlük olur. Kollaps gelişebilir.
Asit maddenin içilmesi genellikle gastrik nekroza neden olur. Mide perforasyonu ve peritonit gelişebilir. Alkali maddeler sıklıkla esofagusta hasar yapar. Esofagusta perforasyon, mediastinit ve pnömoni gelişebilir ve ölümle sonlanabilir.
Korozif maddenin aspirasyonu pulmoner nekroza ve glottik ödeme neden olabilir. 1. ve 2. haftalarda bakteriyel süperenfeksiyon, daha sonraki haftalarda esofagus darlığı oluşabilir.
İlk 24 saatte esofagoskopi endikasyonu vardır. Hafif yanıklarda bile sekel(esofagusta darlık) kalabilir.
TEDAVİ :
• Kusturma ve mide lavajı kontrendikedir.
• Bol miktarda su veya süt içilerek hemen korozif madde sulandırılmaya çalışılır.
• Asit veya alkali ile nötralizasyon, kimyasal ısı reaksiyonu vereceği için uygulanmaz.
• Karbonat veya bikarbonatlı içecekler verilmemelidir. Bunlar gaz yaparak zayıf mide duvarında perforasyona neden olabilir.
• Esofagus yanığı varsa ağızdan beslenme kesilir, parenteral sıvı tedavisi uygulanır.
• Esofagus yanığı belirlenmişse veya şüphesi varsa(esofagoskopi uygulanmamışsa) Prednison 2 mg/kg/gün verilir. Tedaviye 3-4 hafta devam edilir. Tedavi sonunda baryum tetkiki ile darlık varlığı araştırılır. Darlık varsa dilatasyon gerekebilir.
• Proflaktik antibiyotik gerekli değildir.
7- • Kostik madde cilde temas etmişse yanık bölge 15 dakika akar suda yıkanır.
Kimya
- 10. Sınıf Kimya 2. Dönem 2. Yazılı Soruları-Yeni
- 10.Sınıf Kimya Proje Ödevi Hazırlanabilecek Konular
- 11. Sınıf Kimya 2. Dönem 2. Yazılı Soruları ve Cevapları
- 11.Sınıf Kimya Proje Ödevi Hazırlanabilecek Konular
- 12. Sınıf Kimya Proje Ödevi Hazırlanabilecek Konular
- 12.Sınıf Kimya Proje Ödev Konuları-Yeni
- 9 Sınıf Kimya 1. Dönem 1. Yazılı Soruları ve Cevapları - Yeni
- 9. Sınıf Kimya 2. Dönem 1. Yazılı Soruları (Yeni)
- 9. Sınıf Kimya 2. Dönem 2. Yazılı Soruları
- 9. Sınıf Kimya 2. Dönem 2. Yazılı Soruları-Yeni
- 9. Sınıf Kimya 2.Dönem 3.Yazılı Soruları - Güncel
- 9.Sınıf Kimya Proje Ödevi Hazırlanabilecek Konular
- Asit Yağmurları Nedir? Nasıl Meydana Gelirler ve Etkileri Nelerdir?
- Asit Yağmurları ve Bunların Toprağa, Suya, Bitkilere ve Hayvanlara Etkileri
- Asitler ile Bazların Ortak ve Farklı Özellikleri
- Deterjanların İnsana ve Ekosisteme Zararları ile Bu Zararları Azaltma Yolları
- Fosil Yaşının Hesaplanmasında Radyoaktivite Yöntemi
- Kimya Dönem Ödevi: Küresel Isınma ve Sera Etkisi
- Kimya Dönem Ödevi: Temizlik Maddeleri nelerdir ve nasıl imal edilir?
- Kimya Dönem Ödevi: Temizlik Maddelerinin Yapısı ve İmalatındaki Farklar
- Kimya Ödevi: Asitler ve Asitlerin Genel Özellikleri
- Kimya Ödevi: ÖSS'de Çıkmış Periyodik Cetvel Soruları
- Kimya Proje Ödevi: Paslanma Nedir ve Nasıl Önlenir?
- Kimya Proje Ödevi: Alaşımlar ve Özellikleri
- Kimya Proje Ödevi: Doğalgazda Bulunan Kimyasal Bileşikler
- Kimya Proje Ödevi: Kimyasal Aşınma "Korozyon"
- Kimya Proje Ödevi: Kimyasal Bağlar
- Kimya Proje Ödevi: Mum Nasıl İmal Edilir?
- Kimya Proje Ödevlerinin Konuları
- Kimyasal Bileşikler ve Formülleri