Hazır | Konular | Kitaplar

İçki ne zaman ve nasıl haram kılındı?

İçki, dinimizde kademe kademe haram kılınmıştır. Her kötülüğün başı olan içki, her yönüyle zararlı olmasına rağmen insanlar tarafından sürekli cazip görülegelmiştir.

ickininharamkilinmasi




Nitekim yasaklanması da ani bir emirle değil de, mertebe mertebe gerçekleşmiştir.

İçki Ne Zaman ve Nasıl Haram Kılındı?

İçkinin Haram Kılındığı Tarih

İçki, Hicretin dördüncü yılında Benî Nadîr Yahudilerinin Medine'den sürülüp çıkarıldıkları zamanda haram kılındı.

İçkinin Nelerden Yapıldığı

O zaman içki, genellikle üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan, baldan yapılirdi. Medineliler, en çok büsr denilen hurma koruğu ile temr denilen kuru hurmadan yapıp fatih adını tak¬tıkları içkiyi içerlerdi.

Medine'de üzüm içkisi az bulunurdu.
Yemenlilerin içkisi, baldan yaptıkları biti ile arpadan ve darıdan yaptıkları mizr idi.
Habeşliler de, darıdan yaptıkları ve gubeyra=sükrüke dedikleri içkiyi içerlerdi.

İçkinin Üç Safhada Haram Kılınışı

İçki, tedricen ve üç safrıada haram kılınmıştır
1- Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye hicret buyurdukları zaman, Müslümanlar içki içer, kumardan elde ettikleri paralan da yerlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamdan, bunların hükmünü sordular.
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyette şöyle buyurdu:
"Sana şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: 'Onlarda, hem büyük günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise, faydalarından daha büyüktür...
Halk:
"Bu âyete göre, içki ve kumar bize haram kılınmış değildir. Ancak, bunlarda büyük günah olmakla birlikte, halkın menfaatinin de bulunduğu bildirilmiştir. Bu gelen âyette bir müsaade ve ruhsat var gibidir. Kumarın kazancını yiyelim, içkiyi de içelim. Bunlardan dolayı da, Allahtan yarlıganmak dileye¬lim ! Yâ Rasûlallah! Bırak da, Yüce Allah'ın buyurduğu gibi, bundan faydalanalım?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlara cevap vermedi, sustu.

Müslümanlardan bir kısmı içmeye davet ettiler, bir kısmı da bıraktılar.
2- Muhacirlerden veya Ensardan bir zât, akşam namazını kıldırırken, kıraati, yanlış mânâ çıkacak derecede karıştırdı.
Bunun üzerine:
"Ey iman edenler! Siz, sarhoş iken, ne söyleyeceğinizi bilinceye; ve cünüb iken de, yolcu olmanız müstesna, gusledinceye kadar, namaza yaklaşmayınız!" (Nisa: 43) mealli âyet nazil oldu.
Müslümanlar
"Yâ Rasûlallah! Biz namaz vakti yaklaşınca içmeyiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine, onlara cevap vermedi, sustu. Müslümanlardan içki içenler azaldı.Namaz kılınacağı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın nida edicisi:
"Hiçbir sarhoş namaza yaklaşmasın!" diyerek seslenirdi.
3- Hz. Ömer:
"Allah'ım! İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun!" diyerek Allah'a dua etti.
Bunun üzerine:
"Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytanın murdar ve kötü işinden başka birşey değildir!
Bunun için, onlardan kaçınız ki, korktuklarınızdan kurtulup umduklarınıza erebilesiniz!
Şeytan; içkide ve kumarda, ancak, aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister!
Artık vazgeçtiniz, değil mi?" (Mâide: 90-91) mealindeki âyetler nazil oldu.

Hz. Ömer çağırılıp, ona bu mealdeki âyetler okundu. Âyetteki "Arbk vazgeçtiniz, değil mi?" sorusuna, Hz. Ömer:
"Vazgeçtik! Vazgeçtik yâ Rab!" dedi.
Yalnız Hz. Ömer değil, bütün Müslümanlar da:
"Artık içkiden, kumardan vazgeçtik Rabbimiz!" dediler.

İçki Yasağının İlan Edilişi ve İçkilerin Sokaklara Dökülüşü

İçkiyi haram kılan âyetler nazil olunca, Peygamberimiz Aleyhisselamin emriyle, münâdi:
"Haberiniz olsun ki, içki haram kılınmıştır!" diyerek Medine sokaklarında seslendi.
Tulumlarından delinip boşaltılan ve küplerinden dökülen içkiler, Medine sokaklarında su gibi aktı.
Abdullah b. Ömer der ki:
"Resûlullah Aleyhisselamla birlikte Mescidde bulunuyordum.
'Kimin yanında şu içkiden varsa, onu bana haber versin, getirsin buyurdu.
Halk, yanlarındaki içkileri getirmeye başladılar.
Kimi:
'Benim yanımda büyük bir kırba içki var!'
Başka biri:
'Benim yanımda büyük bir kırba içki var!'
Daha başka biri de:
'Benim yanımda bir tulum yahut Allah'ın olmasını dilediği kadar içki var!' diyordu.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Onları Bakiyy'e şöyle şöyle biraraya toplayınız! Sonra, bana haber veriniz!' buyurdu.
Öyle yaptılar. Biraraya getirdikten sonra, Resûlullah Aleyhisselama haberverdiler.
Resûlullah Aleyhisselam, kalkıp yürüdü.
Ben de kalktım, sağ tarafında yürüdüm. Kendisi, yürürken, bana dayanıyordu.

Ebu Bekir arkamızdan gelip bize yetişince, ben Resûlullah Aleyhisselamın yanından geriledim, sol¬una geçtim.
Ebu Bekir benim yerimi aldı.
Sonra, Ömer b. Hattab gelip bize kavuştu.
Ben yine geriledim, Resûlullah Aleyhisselamın sol yanına o geçti.
Resûlullah Aleyhisselam, ikisi arasında, içkilerin toplanmış olduğu yere kadar yürüyüp durdu.
Orada bulunan halka içkiyi göstererek:
'Bunu biliyor musunuz?' diye sordu.
'Evet yâ Rasûlallah! İçkidir bu! dediler.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Doğru söylediniz!' buyurdu. Sonra da:
'Muhakkak ki, Allah,
İçkiye,
Onu sızdırana,
Onun sızdırıldığı yere,
Onu içene,
Onu içirene,
Onu taşıyana,
Onu satana,
Onu satın alana,
Onun bedelini, kazancını yiyene lanet etmiştir!" buyurdu.


İçkinin Her Kötülüğün Başı ve Kaynağı Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam içki hakkındaki hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır
"İçki her kötülüğün anahtarıdır."
"...İçki her kötülüğün başıdır."
"...İçki ümmü'l-habâistir; murdarlıkların, kötülüklerin anasıdır."
"Her sarhoşluk veren şey, içkidir. Her sarhoşluk veren içki de, ha ramd ir."
"Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haram dır."
"İçki içen, onu mü'min olarak içemez."
"İçki içenin kırk sabah namazı kabul olunmaz. Eğer tevbe ederse, Allah onun tevbesini ve namazını kabul eder."

"Allah'a ve ahiret gününe inanan kişi, üzerinde içki içilen sofraya oturmaz."
"Allah'a ve ahiret gününe inanan kişinin, üzerinde içki içilen sofraya oturması helâl olmaz."
"İlmin ref'olunması, cehlin kökleşmesi, şarabın içilmesi, zinanın çoğalması, Kıyamet alametlerindendir.
"Ümmetimden birtakım kimseler, içkinin adını başka bir adla değiştirerek onu helâlleştjrmek isteyecekler ve içecekler!"

Yahudilerin Müslümanları İçki Hususunda Üzüntüye Düşürmeleri

İçkiyi haram kılan âyetler inince, Yahudiler:
"İçki içip dururken ölmüş olanlar sizin kardeşleriniz değiller miydi?!" diyerek, Müslümanların zihin¬lerini kanştırmak, huzurlarını kaçırmak istediler.
Müslümanlar da:
"Yâ Rasûlallah! Bizden bazıları içki içer, kumar parası yiyip dururken Allah yolunda öldürüldüler yahut döşeklerinde öldüler.
Allah ise, içkiyi, kuman, şeytanın işlerinden birer murdar kötülük olarak tavsif etti ve saydı.
Hal böyle olunca, öldürülen veya ölenlerin hali ne olacak?
Birtakım kimseler savaşlarda öldürüldüler ki, yasaklanan içki onların karınlarında bulunuyordu!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğeronlara da bunlar haram kılınmış olsaydı, sizin bıraktığınız gibi, onlarda bunları derhal bırakır¬lardı!" buyurdu.
Yüce Allah da, Müslümanları düşürüldükleri bu şüphe ve üzüntülerden kurtarmak için, indirdiği âyette şöyle buyurdu:
"İman edip de güzel amel ve hareketlerde bulunanlar, (bundan sonra haram olan şeylerden de) sakındıkları, iman(larında sebat ile) iyi işlere devam ettikleri, sonra (haram edilen şeylerden daima) sakınıp (haram olduklarına) iyice inandıkları şeylerden yine sakınmakta devam ve ısrar ile güzel işler(i arayıp onlar)la iştigal ettikleri takdirde, haram kılınmazdan önce tattıklarında, uhdelerine hiçbir beis, vebal yoktur.
Allah iyi hareket edenleri sever" (Mâide: 93).

Amr b. Su'da ile İbn Heyyeban'ın Benî Kurayza Yahudileri Hakkındaki Öğüt ve Uyarıları

Benî Nadîr Yahudileri Medine'den sürülüp çıkarıldıktan sonra, Beni Kurayza Yahudilerinden Amr b. Su'da, Nadîr oğulları Yahudilerinin yurtlarına gitti. Oralarda bir müddet gezip dolaştı. Nadîr oğullarının evlerinin birer harabe haline geldiklerini görünce, düşünceye daldı.
Sonra, oradan ayrılıp Benî Kurayza Yahudilerinin yanına döndü. Onları, mabedlerinde buldu.
Davet borusu çalınınca, Kurayza oğulları orada toplandılar.
Zebir b. Bata, Amr. B. Su'da'ya:
"Ey Ebu Saîd! Sen şimdiye kadar nerelerde idin? Kiliseden hiç ayrılmazdın?" diye sordu.
Gerçekten de, Amr b. Su'da kiliseden hiç ayrılmaz, Yahudilik ibadetiyle meşgul olur dururdu.
Amr b. Su'da, Zebir b. Bataya:
"Bugün ben hepimize ders olacak bir ibret gördüm: İzzet, cesaret, üstün şeref, üstün akıl sahibi olan kardeşlerimizin yurtlarını boşaltarak; mallarını, mülklerini başkalarına bırakarak nasıl zilletle çıkıp gittik¬lerini düşündüm.
Tevrat'a andolsun ki; Allah o kavme hiçbir zaman böyle bir musibet vermemişti!
Bundan önce, Eşrefin oğlu evinde emin bir halde yatarken öldürüldü ki, onların izzet ve şeref sahibi adamı idi.
İbn Süneyne öldürüldü ki, onların seyyidi ve lideri idi.
Kaynuka oğulları öldürüldüler, yurtlarından sürüldüler ki, onlar Yahudilerin cedleri, ataları idi.
Halbuki, onlar cesaretli, silah ve mal bakımından da hazırlıklı kişiler idiler.
Fakat birden kuşatıldılar. Yerlerini, yurtlarını bırakarak Yesrib'den (Medine'den) sürülüp çıkarılacak¬ları kendilerine söylenildi.
Ey kavmim! Siz hiç görmediğiniz şeyleri gördünüz!
Beni dinleyiniz! Geliniz! Muhammed'e tâbi olalım, Müslüman olalım!
Vallahi, siz de biliyorsunuz ki, o, geleceği ve dini bize müjdeleyen peygamberdir!
Yahudilerin en bilginleri olan İbn Heyyeban, Ebu Umeyr ile İbn Hıraş bize gelmişler, 'O Peygamberin hemen gelmek üzere bulunduğunu haber vermişler ve kendisine tâbi olmamızı da bize emirve tavsiye etmişlerdi.
Onlar, Beytü'l-Makdis (Kudüs)'ten gelmişler, kendilerinden 'O Peygamber'e selamlarını söylemem¬izi de bize emretmişlerdi.
Sonra onlar 'O Peygamberin dini üzerinde öldüler ve şu kara taşlığımıza da gömüldüler" dedi.
Orada bulunan Yahudi topluluğu, hep sustular, durdular. İçlerinden hiçbir konuşan olmadı.
Amr b. Su'da, biraz sonra, bu sözünü tekrarladı ve ona benzer bazı sözler daha söyledi.
Kurayza oğulları Yahudilerini de, harple, esirlik ve yurtlarından sürülüp çıkarılmak gibi musibetlere uğramakla korkuttu.
Zebir b. Bata: "Tevrat'a and içerim ki; ben de 'O Peygamberin sıfatını Musa Peygambere inmiş olan ve babam Bata tarafından istinsah edilmiş bulunan Tevrat kitabında okumuşumdur!" dedi.
Ka'b b. Esed, Zebir b. Bata'ya:
"EyAbdurrahmanin babası! Seni 'O Peygamber'e tâbi olmaktan alıkoyan nedir?" diye sordu.
Zebir b. Bata:
"Sensin ey Ka'b!" dedi.
Ka'b b. Esed:
"Sen niçin böyle söylüyorsun? Tevrat'a andolsun ki; ben seninle 'O Peygamberin arasına hiçbir zaman girmedim, gerilmedim!" dedi.
Zebir b. Bata:
"Evet! Sen de bizim ahd ve akde yetkili adamımızsın.
Eğer sen 'O Peygamber'e tâbi olursan, biz de ona tâbi oluruz!
Sen 'O Peygamber'e tâbi olmaktan kaçınırsan, biz de kaçınınz!" dedi.
Amr b. Su'da, Ka'b b. Esed'e dönüp, bu hususta Zebir b. Bata ile aralarında konuşulan şeyleri ona da andı, ulaştırdı ve en sonunda:
"'O Peygamberin işi hakkında, benim, söylediğimden başka söyleyecek sözüm yok! Benim gönlüm ona tâbi ve Müslüman olmayı özler!" dedi.

Üç Gencin Benî Kurayza Yahudilerini Uyarmaları ve Müslüman Olmaları

Asım b. Ömer b. Katâde'ye, Kurayla oğulları Yahudilerinden bir şeyh:
"Kurayza oğullarının kardeşi Hedl oğullarından Salebe b. Sa'ye, Useyd b. Sa'ye ile Esed b. Ubeyd-ki bunlar Cahiliye devrinde Benî Kurayza Yahudileriyle birlikte idiler, İslâmiyet devrinde onların seyyid-leri olmuslardır-ne için ve nasıl Müslüman olduklarını biliyor musun?" diye sormuştu.
Âsim b. Ömer de:
"Hayır! Vallahi, bilmiyorum!" deyince, Yahudi şeyh:
"İslâmiyetten birkaç yıl önce, Şamlı Yahudilerden İbn Heyyeban diye anılan bir adam yurdumuza geldi. Vallahi, beş vakitte namaz kılmayanlar içinde ondan daha faziletli bir adam görmemişizdir.
O, bizim yanımızda oturdu, yerleşti. Yağmur kesildiği zaman, ona:
'Ey İbn Heyyeban! Bizim için yağmur duasına çık derdik.
O da:
'Hayır! Vallahi, siz mallarınızın sadakalarını takdim etmedikçe, yağmur duasına çıkış yerinize çık¬mam!' derdi.
Ona:
'Verilecek sadaka ne kadardır?' diye sorardık.
O:
'Hurmadan bir sa', yahut arpadan iki mü derdi.
Biz mallarımızdan bu sadakalan ayırıp verdikten sonra, kara taşlığımıza çıkar, bizim için Allah'tan yağmur dilerdi.
Vallahi, çok geçmeden gök bulutlanır ve bizi sulardı.
O bunu bize bir kere, iki kere, üç kere değil, birçok kereler yapmıştı.
Sonra o, yanımızda bulunduğu sırada, ölüm döşeğine düştü.
Öleceğini anladığı zaman, bize:
'Ey Yahudi cemaatı! Beni Şam gibi yiyecekleri, içecekleri bol bir yerden çıkarıp bu darlık, yoksulluk ve açlık yerine getiren nedir, bilir misiniz?' diye sordu.
Kendisine:
'Sen daha iyi bilirsin!' dedik.
O:
'Ben bu beldeye ancak gelme zamanı yaklaşmış bulunan peygamberin gelmesini gözleyeyim diye gelmişimdir. Burası onun hicret edeceği yerdir. Ben onun gönderilmesini ve ona tâbi olmamı ne kadar arzu etmekte idim.
Size, onun zamanı çok yaklaşmıştır. Ey Yahudi cemaatı! Ona inanmak ve tâbi olmakta başkaları sizin önünüze geçmesin!
Çünkü, o, kendisine muhalefet edenlerin kanlarını dökmek, çocuk ve kadınlarını esir etmek yetk¬isiyle de gönderilecektir. Siz de bu akıbete düşmekten kendinizi koruyamayacaksınız!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam peygamber olarak gönderildiği ve Kurayza oğullarını yurtlarında kuşattığı zaman, pek genç olan Salebe b. Sa'ye, Useyd (Esid) b. Saye ile Esed b. Ubeyd:
'Ey Kurayza oğulları! Vallahi, bu zât, muhakkak, İbn Heyyeban'ın size bahsetmiş olduğu ve kendi¬sine uymanızı emir ve tavsiye etmiş olduğu peygamberdir!' dediler.
Kurayza oğulları ise;
'Bu, İbn Heyyeban'ın geleceğini haber verdiği peygamber değildir! dediler.
Gençler
'Hayır! Vallahi, gelecek peygamberin Kitabda yazılı sıfatlan onda tamamıyla mevcuttur!' dediler.
Kaleden indiler, Müslüman oldular.
Kanlarını, mallarını ve çoluk çocuklarını korudular."
İbn İshak bunun Yahudi bilginleri tarafından da haber verildiğini açıklar