Hazır | Konular | Kitaplar

Bilim Tarihi Sahte İsimlerle Dolu...

Bilim Tarihi Sahte İsimlerle Dolu...



Dünyadaki bugün erişilen bütün bilgilerin binlerce yılın yekünü olduğu bir gerçek.

Bu ilimlerin farklı farklı medeniyet ve coğrafyalardan ortaya çıkan cüzlerin üst üste tekamülü ile bugünlere geldiği de tartışılmaz bir hakikat.

Fakat son 1-2 asırdır dünyanın sahip olduğu her bilginin ilk kaynakları, bağnazca bir dejenerasyonla aslından tamamen farklı bir şekilde bilinç altlarına enjekte edilmiştir.

Maalesef, Müslümanlarca te'sis edilen her bir icat, dünyada yüzyıllarca kullanıldıktan sonra islam dışı birilerine mâl edilmiştir.

Bu çok bilinçli olarak yapılmış sistematik ve haince bir plandı.

Gerçekten de öyle etkili oldu ki, bugün dahi müslümanlar, böyle dejenere edilmiş asılsız bilgileri hakikat kabul ederek, üzerine fikirler inşaa etmekteler.

Bu iç burkan durumu ele alan İnsan ve Hayat Dergisinden bir makaleyi aynen yayınlıyoruz.


Yazan: Harun Tuncer

Nasa’dan Önce Onlar Vardı: “Benû Musâ Kardeşler”

Meselemize esas teşkil eden sahaya girmeden önce astronominin de altına girdiği bir başlık olan “bilim”i tarif edelim.

Bilimin ya da ilmin İslam geleneği açısından kıymetini ve ilim karşısında İslam toplumunun namus ve vakarını ortaya koyalım.

İlim ya da bilim, konumuzla ilgisi bakımından en kısa tabirle şöyle ifade edilebilir:

“Evrenin ve olayların bir bölümünü deneye ve gerçeklere dayanarak inceleyen ve bunlara ait yasaları
çıkarmaya çalışan düzenli bilgi”.

Başka bir tabirle özel bir bilgi çeşidi bilim; belli ve mahdut hakikati keşfedebilmek için her bir dalına mahsus ayrı usulleri, ayrı tarzları olan bir “bilgi”.


İlme dair bilinmesi ve teslim edilmesi gereken en önemli gerçek ve prensip onun “insanlığın ortak mirası” oluşu.

Yani tarihöncesi ya da sonrası, ta yaratılışın başından
beri her bir insan “tek”inin bildikleri başkasına aktarılmış, diğere intikal etmiş.


Yani önüne daima bir şeyler katan ve küçük de olsa her yandan akan cılız akıntılarla beslenen ve büyüyen bir akarsudur ilim! Kimse, hiçbir topluluk ve hiçbir fert kendine mâl edemez bu muazzam mirası.

Aksi halde bencillik etmiş ve ahlaksızlık yapmış olur.

İslam’da bilim

Evet, Hazret-i Âdem’in “eşyanın isimlerini” öğrenmesiyle başlayan bu macera bugün hâlâdevam eden bir koşu.

Binlerce yıldır “bilmek” için uğraşıyoruz ve bilmediklerimiz yanında bildiklerimiz, tabirimi hoş görün, hâlâ devede tüy…

Âlemlerin Rabbi yine de öğrenmeyi öğütlüyor bize: “Oku!” diyerek. Efendimiz (s.a.v.) en makbul sadakanın “ilim öğrenmek ve öğretmek” olduğunu haber veriyor.

İşte İslam tarihinin ilme hayatlarını adayan sayısız ismi hep bu sâikle hareket etmiş.


Öğrenmiş ve öğrendiği kanalları inkâr etmeksizin öğretmiş! Zaten ilim namus ve ahlakı da bunu gerektirmez mi? Onda şüphe yok.

İslam âlimleri gerek Hint ve gerek Yunan medeniyetinin mirasını tercümeler yoluyla devralıp, o mirası işleyip, bunu itiraftan asla çekinmezken aynı kadirşinaslık ve hakperestliği Avrupalılar esirgemişler İslam âlimlerinden…

Kim bilir Kopernik’e, Galile’ye ya da bilmem kime ait sandığımız, fakat özde ve esasta Müslümanların malı olan kaç buluş, kaç hakikat var ifşa edilemeyen…