Hazır | Konular | Kitaplar

Aile İçi Eğitim ve Problem Çözme Yöntemleri

İnsan faktörünün olduğu her yerde sorun olması kaçınılmazdır.

Aile de insanlardan oluştuğuna göre zaman zaman burada da sıkıntılar meydana gelecektir.

Önemli olan bunu bilerek çözüme doğru biliçli yaklaşmaktır.

Aile İçi İletişim:

Yaşanan sıkıntıyı ve sorunu anlayabilmek için yapmanız gereken, ilk olarak çocuğunuzla konuşmak olmalıdır.

Ancak konuşmak için uygun bir zaman seçmek de sorunu çözmede çok önemli bir ayrıntıdır.

Örnegin: Sizin veya çocuğunuzun yorgun olmadığı, gergin veya sinirli olmadığı, kafasının başka şeylerle meşgul olmadığı sakin bir zaman dilimini seçmek her iki tarafin da birbirini iyi dinlemesini sağlamak bakımından önemlidir.

Gencin yaptığı bir davranış ana baba tarafindan kabul edilemez olduğunda, ve ana babalarda kızgınlık veya öfke uyandırdığında genellikle tepkilerini; Sen bunu nasıl yaparsın! Sen ne laf anlamaz adamsın! Sen ne zaman adam olacaksın! Sen daha çocuksun! vb. şeklinde cümlelerle ifade ederler. Bu cümlelerde dikkatinizi çeken bir şey oldu mu?

Cümlelerin hepsi SEN kelimesi ile başlıyor. İletişim engellerine baktığımız zaman çoğunun “sen dili” yüklü olduğunu görüyoruz.

“Yapma şunu!” “Neden böyle yapmıyorsun!” “Bunu yapmamalısın!” “Daha çok çalışmalısın!” “Çocuk gibi davranıyorsun!”...

Yaşadığımız kızgınlık, öfke duygularını genelde bu ifadelerle dile getiriyoruz.

Ancak bu ifadelere baktığımız zaman bunlarda, kızgınlığın nedenini açıklayıcı bir şey göremiyoruz.


Bu tür ifadelerde ana babanın, gencin hangi davranışına kızdığını ve bu davranışın ana baba üzerinde nasıl bir etki bıraktığını açık bir şekilde göremiyoruz.


Dolayısıyla da bu tür ifadelerle, yaşanan sıkıntıya bir çözüm de getiremiyoruz. Genelde kızgınlığımızı ifade ederken; hangi davranışın veya olayın bizi kızdırdığına dikkat etmeliyiz.

Ama genelde bizler buna dikkat etmeyip kızgınlıgımızı tamamen karşı tarafa, yani gence aktarıyoruz, belki de böylece kızgınlığımızı veya öfkemizi üzerimizden atıp rahatlıyoruz. Bunu yaparken de genelde suçlayıcı bir dil kullanıyoruz.

Ancak kızgınlıgımızı bu şekilde ifade ettiğimizde belki bir süre rahatlıyoruz ama bir süre sonra yine aynı davranış veya olayla karşılaşabiliriz. Yani olayın çözümlenmediğini görürüz .

Çünkü kızgınlıgımızı ifade eden bu kelimeler genelde gencin kişiliğine yönelik olduğu için genci gücendiriyor, kırıyor, onun bize karşılık vermesine, direnmesine ve savunmaya geçmesine sebep oluyor.


Peki ne yapmalıyız, kızgınlığımızı nasıl ifade etmeliyiz?


“SEN DiLi”ne alternatif “BEN DiLi” ile konuşabiliriz. Nedir Ben Dili? BEN DiLi, anne ve babanın gencin olumsuz davranışı veya olumsuz bir olay karşısında yaşadığı olumsuz etkileri ve duygularını açıklayan, dürüst ve sorumlu bir kızgınlık ifadesidir.

Örnegin, “Televizyon karşısında çok fazla vakit geçiriyorsun, kapat şunu” kızgınlık ifade eden, emir verici, kırıcı bir sözdür.


Burada hangi davraniş, bizde ne gibi etki ve duygular uyandırdı, onu fark etmeliyiz. Çocuğunuzun öncelikli olarak yapması gereken başka işler varken televizyon seyretme davranışı, sizde kızgınlık ve endişe duyguları uyandırıyor. Çünkü yapması gereken diğer işlerin aksadığını düşünüyorsunuz.

Bu durumu şöyle ifade edebilirsiniz. “Televizyon başında çok fazla vakit geçirip derslerini yetiştiremeyeceğini düşünüyorum ve endişeleniyorum.” Böyle bir ifade, hem hangi davranışın karşısında nasıl bir etki ve duygu halinde olduğumuzu gösteriyor, hem de genci suçlamadan, aşağılamadan, ona kaygılarımızı iletmemizi sağlıyor ve onun savunucu bir tutuma girmeden sorumluluğunu kabul etmesine yardımcı oluyor.

Evde Birşeyler Yolunda Gitmiyorsa Bilin Ki...?
Aile içinde iletişim ve bununla birlikte etkileşim çok önemlidir. Ailede iletişimin olmadığı bir zaman yoktur. Yanlış iletişim ya da yetersiz iletişim olduğunda ailede birtakım sorunlar meydana gelir. Bu sorunların oluşmasında bilinçli ya da bilinçsiz yaptığımız bazı davranışlar etkilidir. Farkında olmadan atılan hatalı adımlar şunlar olabilir;Aile ve aile üyelerini ilgilendiren konularda yüzeysel konuşmak. Aile üyelerini suçlamak, eleştirmek, olumsuz değerlendirmeler yapmak.


Yaşanan olaylar sonucu konuşmadan ve dinlemeye çalışmadan karşı tarafın hareketlerini, düşüncelerini yorumlamaya çalışmak. Sık sık önerilerde bulunmak ve kişisel düsüncelerinizi zorla kabul ettirmeye çalışmak.

Aile bireylerine sürekli emir vermek.Olayların olumsuz yönlerini çıkarmaya çalışmak. Karşıdaki kişinin kendini ifade etmesine imkân tanımamak.Küçük hataları çok abartmak.

Aile içinde ortak faaliyetlere gereken önemi vermemek Sorulan soruları cevapsız bırakma. Fedakârlığı devamlı karşı taraftan beklemek.

Aile üyeleri birbirleri ile olan iletişimlerinde aldıkları mesajlarla birbirlerini anlar, sever, birbirlerine güvenir, kendilerini değerli ya da değersiz hissedebilir.

Bu durum aile üyelerinin duygu ve düsüncelerini, ruhsal durumlarını etkiler. Olumlu bir iletişim ve etkileşimin olduğu aile ortamında aile üyeleri birbirini anlar, hiçbir koşula bağlı olmadan olduğu gibi kabul eder ve birbirlerine güvenir.


Ana Baba Genç Çatışmalarını, Kim Kazanır, Kim Kaybeder?

Gençlerle kusursuz ben iletileriyle de olsa yüzleşmek her zaman onların davranışlarını değiştirmelerinde etkili olamaz. Bazen gencin gereksinimi o denli güçlüdür ki ana babasına sorun yarattığını bilmesine karşın, davranışından vazgeçmeyebilir. Bu duruma ÇATISMA diyoruz. Çocuğunuzla çatışma yaşarsanız nasıl bir yaklaşımda bulunabilirsiniz? Sizlere kaybeden yok yöntemini öneriyoruz.


ÇATISMALARI ÇÖZMENİN 3 YÖNTEMİ:

Yöntem 1 : Gençle ana baba arasında bir çatışma çıkınca, ana baba çocuğun kabul etmesini umarak, çözümün ne olmasi gerektiğine karar verir. Genç karsı koyarsa, ana baba boyun eğmesi için onu, güç ve otorite kullanmakla tehdit eder. (ana baba kazanır, genç kaybeder).


Yöntem 2 : Gençle ana baba arasında bir çatışma çıkınca, ana baba kendi çözümünü kabul etmesi için önce çocuğu ikna etmeye çabalar, çocuk karsı gelirse ona boyun eğerek istediğini yapmasına razı olur. (genç kazanır, ana-baba kaybeder). İki yöntemde de ana babanın ve gencin yaklaşımı şudur: “Benim istediğim olacak ve bunun için de gücümü kullanacağim.” ya da; karşımdakinin gereksinimleri karşılanmasa bile, kendi gereksinimlerimin karsılanmasını istiyorum. Her ikisinde de kaybeden taraf, kazanana kırgın ve kızgındır.

Yöntem 3 : Ana baba-genç arasında bir çatışma çıkınca ana baba, çocuktan her iki tarafında kabul edebileceği bir çözüm için katılım ister. Her biri sonradan değerlendirilecek çözümler önerir.

En iyi çözüm üzerinde görüş birliğine varıldıktan sonra bunun nasıl uygulanacağına karar verilir.


Güç kullanma ve baskı yoktur. (Hiç kimse kaybetmez, herkes kazanır.)

Yöntem 3 altı basamaktan olusan bir işlemdir:

Basamak 1 : Sorunu tanımlama
Basamak 2 : Olası çözümler üretme
Basamak 3 : Çözümleri değerlendirme
Basamak 4 : İçlerinden herkese en uygun olana karar verme
Basamak 5 : Kararın nasıl uygulanacağını belirleme
Basamak 6 : Çözümün başarısını değerlendirme
Yöntem 3’ü kızgınlık, küskünlük türünden duyguların yaşanmadığı, anında çözülmesi gerekmeyen çatışmalar için kullanmak yerinde olur. Örnegin; Tüm aile hafta sonunu birlikte nasıl geçirebiliriz? Arkadaşın gelince sizin ve bizim rahat edebilmemiz için nasıl bir düzen kuralım? gibi.

UNUTMAYALIM ERGENİN BİREYSEL BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGI DUYMALIYIZ. HER ZAMAN BİZİM AÇIMIZDAN HAYATA BAKMAK ZORUNDA DEĞİLLER.

SINAVA HAZIRLIK SÜRECİNDE YAŞANANLAR

1) Ders Çalışma Alışkanlığı Üzerine Yaşananlar
Genelde velilerle yaptığımız görüşmelerde su yakınmaları, şikâyetleri sıklıkla duyuyoruz. “Oğlum bir türlü derse başlayamıyor. Oyalanıp duruyor. Ben de dayanamıyorum hadi oğlum artık otur, diyorum. Bu sefer hiç oturmuyor, bana karışma diyor.” Burada sorumluluk kimin, diye bakarsak sorumluluğun çocuğa ait olduğunu görebiliriz. Ona ders çalış artık dediysek o büyük ihtimalle çalışmaya niyeti varsa da bundan vazgeçecektir. Sorumluluğu ona bırakın. Ancak bunun yerine “Bugün neler yapmayı düşünüyorsun, hangi derslerle ilgilenmeyi düşünüyorsun?” gibi açık uçlu sorularla savunmaya geçmesini önleyebiliriz. “Benim senin için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sorarak isterse yardımcı olabileceğinizi belirtebilirsiniz. Sık sık duyduğumuz diğer bir yakınma “Geçen sene ablası hazırlandı. Hergün ders çalışırdı.

Notları da daha iyiydi. Bu öyle değil. Kime benzedi bilmem. Geçen sene alt komşunun oğlu da sınava girdi. Bütün gün ders çalıştı ve kazandı.” Çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamak, karsılaştırmak veya onun sinirlarını zorlamak bu süreçte hatalı bir yaklaşım olabilir. Çünkü bu, çocuğunuzda kırılma, incinme, stres, kaygı oluşturabilir. Bu duygu halleri de ögrencinin başarısnı asağı doğru çekecektir. Çocuğunuzun sınırlarını zorlamak yerine sizin istekleriniz, arzularınız ile çocuğun kapasitesi arasında bir denge kurmaya çalısın.

İkiz kardeşler bile birbirinin aynı olamaz. Çünkü bazı öğrenciler bir konuyu 2 saatte öğrenebilir, bazı öğrenciler ise 5 saatte öğrenebilir. Öğrenme konusunda kişilerdeki bireysel farkları göz ardı etmemek gerekir. Her öğrencinin her dersi algılama süresi aynı olamaz. Bu nedenle öğrencinin kapasitesini anlamaya çalışmak daha doğru olacaktır.

Sınavı kazanma yolunda verilen mücadele sırasında çocuğunuzla aranızdaki sıcaklığın bozulmamasına dikkat etmelisiniz. Çünkü bu mücadele uğruna, çocuğunuzla duygusal açıdan uzaklaşma durumunda kalabilirsiniz. Eğer çocuğunuzla ilişkiniz genel olarak iyi ve yumuşak ise ölçülü miktarda ders çalışmasını hatırlatmak, sorumluluğunu hatırlaması konusunda işe yarayabilir. Çünkü kaç yaşında olursa olsun kişilerin zaman zaman harekete geçmek için uyarıya ihtiyaçları olabilir. Ancak çocuğunuzla aranız sık sık sertleşiyorsa ve sık sık tartışıyorsanız çalıs vb. uyarılar aradaki gerginligi daha da arttırır. Bunun yerine ona niçin çalışması gerektiğini anlatmak daha fazla işe yarayabilir. Çünkü motivasyonun temelini niçinler oluşturmaktadır. Çocuğunuz için ders çalışmanın bir anlamı olmalı. Bir anlamı yoksa çalışma davranışını göstermesi çok zor. Tabii ki bu anlamı da kendisi bulacaktır. Ancak bu konu üzerinde düşünmesi ve niçin çalıştığını anlaması ile ilgili ona yardımcı olabilirsiniz.
2) Sınav Kaygısı Sadece Gençlerde Mi ?
Sınava hazırlık sürecinde kaygıyı sadece gençler yaşamamaktadır. Bu süreçte
anne babalar da gençler kadar bu kaygıyı yaşayabilmektedirler. Bu doğal bir duygudur. Çünkü, gelecekte basarılı bir yaşama ulaşabilmenin sınavda başarılı olmakla bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Genelde kaygı; yaşamda var olma, varolmayı sürdürme ile ilgili bir duygudur. Aşırı derecede olmadığı sürece, sorun yerine performansı yükselten bir duygudur. Ancak kaygının normalin üzerinde oluşmasına neden olan faktörler de bulunmaktadır. Genelde kaygının ve özelde de sınav kaygısının yüksek düzeyde oluşmasına neden olan çeşitli düşünce biçimleri vardır. Kaygı herhangi bir stresli durumda yaşanan doğal bir duygudur ve yaşamın doğal bir parçasıdı. Her öğrenci sınava bağlı olarak kaygının etkilerini değişik şekillerde yaşar ve hisseder. Aslında bir miktar kaygı yaşamanın, en iyi performansı göstermede olumlu etkileri vardır Yaşanan kaygı sırasında salgılanan adrenalin miktarının, uyarıcı etkisi ve dikkati odaklamada önemli rolü vardir. Ancak aşırı kaygı durumunda salgılanan “yoğun” adrenalin bilgi transferini engeller ve bir takım fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasına ve paniğe neden olur. Yasanan kaygı düzeyi, sınava hazırlığı ve sınavda gösterilen performansı etkiler ancak bu etki performansa olumsuz yönde yansıdığında “sınav kaygısı” bir sorun olarak karşımıza çıkar. Gençlerin ÖSS’ye hazırlandığı bu dönemdegençleri ve ailelerini kaygılandıran birçok faktör vardır. Belki de bu faktörlerden en önemlisi gencin ve ailenin yaşadığı “gelecek kaygısı”dır. Gelecek kaygısının en önemli nedeni ailenin ve gencin yaşadıgı belirsizlik duygusudur. Gencin kafası “Acaba istediğim bölümü kazanabilecek miyim? Gelecekte nasıl bir yaşantım olacak?” vb. sorularla doludur. Genç bir yandan bu sorulara cevap ararken bir yandan da sınava hazırlık süreci ile ilgili konuları yetiştirip yetiştiremeyeceği, eksiklerini nasıl tamamlayacağı, deneme sınavlarında gösterdiği performansın sınava nasıl yansıyacağı ile ilgili birtakım endişeler de taşımaktadır.
Benzer endişeleri aileleri de yaşamaktadır. İşte bu dönemde ailenin sergileyeceği, sınava yönelik tutum ve davranışlar, ailenin sınavla ilgili tanımları, beklenti düzeyi... gencin kaygı düzeyini olumlu ya da olumsuz etkileyecektir. Kimi zaman ailelerin çocuklarını teşvik etmek, motive etmek, hırslandırmak amacıyla kullandığı yöntemler sınav kaygısının kaynağını oluşturabilir. Örneğin: Kuzenin Boğaziçi’ne girdi. Sen hiç çalışmıyorsun. Bakalım ne yapacaksın? Biz senin için her türlü özveriyi gösteriyoruz. Aman bizi mahçup etme. Sen çok çalışıyorsun. Biz sana güveniyoruz. Kesinlikle kazanırsın. Yukarıda belirtilen tarzda ifadeler kaygıya neden olur. Bu tür ifadeler genci teşvik etmez tersine kaygıdan kıpırdayamaz hale getirir. Genç ailenin ve çevrenin beklenti düzeyinin yüksek oldugunu gördükçe, Ailem benim için her şeyi yapıyor. Ben de bunun karşılığını vermeliyim Sınavı kazanamazsam herkes benim başarısız biri olduğumu düşünecek vb. düşüncelerle sınavı bir kişilik değerlendirmesi olarak görebilir. Sınava olduğundan fazla anlam yüklemek genci kaygılandıracak ve sınavdaki performansını olumsuz etkileyecektir.Unutmayın ki çocuğunuzun kaygısı, sınava hazırlık sürecini nasıl geçirdiğiyle yakından ilgilidir. Bu süreçte genç kendini ne oranda sınava hazır hissederse kaygısı o oranda azalacaktır. Bunun için bir plan ve programa ihtiyaç duyacaktır. Bu planlamada çocuğunuza nasıl yardımcı olabileceğinizi kendisine sorarak anlayabilirsiniz. Bu ona destek olduğunuzun göstergesidir.
Bir diğer önemli etken de, sizin ve çocuğunuzun sınava ilişkin ürettiğiniz olumsuz düşünceler, tahminler ve iç konuşmalardır. Sınavda önce sınavın sonucuna ilişkin olumsuz tahminler, sınavın başarılı geçmeyeceğine ilişkin birtakım yorumlar sizin ve çocuğunuzun kaygı düzeyini yükseltmekten başka bir işe yaramaz. Unutmayın olumsuz düşünceler, olumsuz beklentilere ve düşük performansa neden olur.
Genç sınava hazırlık sürecinde (deneme sınavları vs.) beklediği sonucu alamayabilir. Zaman zaman kendine olan güvenini yitirebilir. Yaşadığı güvensizlik “Sınavı kazanamayacağım, başarısız olacağım, bu sınav da kötü geçecek” gibi iç konuşmalara sebep olabilir. Aile bu dönemde genci, iyi olduğu konularda cesaretlendirip olumlu özelliklerini vurgulamalıdır. Bu gencin güven duygusunu pekiştirecek ve “yapabileceğine” ve “başarabileceğine” ilişkin inanç oluşturmasında etkili olacaktır. Unutmayın: Siz çocuğunuza güvenirseniz, çocuğunuz da kendisine güvenir.


Çocuğunuzun Yaşadığı Kaygıyı Anlamanızı Sağlayacak İpuçları Neler Olabilir..!

-Çocuğunuz aşırı gergin ve huzursuzsa, - Sizinle ve çevresindeki kişilerle iletişiminde tahammül düzeyi düşmüşse, aşırı duyarlıysa, hemen parlıyor, öfkeleniyorsa, - Dikkatini toplamakta güçlük yaşıyorsa, (sınavda ya da ders çalışırken) - Olumsuz olaylardan ve sonuçlardan kolay etkileniyorsa, - Uykusuzluk, buna bağlı yorgunluk yaşıyorsa, - Mide ve bağırsak şikâyetleri oluşmuşsa.


Sınav Kaygısına Etkileri

- Ögrenci dikkatini toplamakta güçlük çekebilir. Dikkat sınavın içeriğine değil, sınavın kendisine ve buna bağlı olarak yaşananlara odaklanır. (Örneğin sınavda dikkatimi toplayamadım. Biri burnunu siliyordu sinir oldum. Soruyu çözemedim, diğer soruları da yapamayacağımı düşündüm, dikkatim dağıldı vb.) - Zihinsel beceriler zayıflar, bilgilerin hatırlanmasını engeller. - Okuduğunu anlama ve düşünceleri organize etmede zorluk yaşanır. - Öğrenilen bilgiler transfer edilemez. Dolayısıyla bütün bu yaşananlar öğrencinin performansını olumsuz yönde etkiler. Ayrıca kaygı zaman zaman aile ile genç arasındaki iletişimin kopmasına neden olur.
Bir genç, arkadaş grubuyla ilişkileri ne boyutta olursa olsun, problemleri, sıkıntıları ve sevinçlerinde ailesinin yanında olduğunu hissetmelidir.

Gencin tutum ve davranışlarına yön verirken “Benim gençliğimde...” diye başlayan nutuk ve öğütlerden kaçının. Ona öğüt vermek yerine örnek davranışlarda bulunun. Tabii ki çatışmalarda gençlerin de üzerine düşen bazı görev ve sorumluluklar vardır.
Gençlere Şunları Öğütleyebiliriz...
•“Gençler bilse, yaşlilar yapabilse” deyişini unutmayiniz.
• Bütün isteklerinizin hemen, tümüyle o anda gerçekleşemeyebilecegini bilin.
• Her yerde ve her zaman yetişkinlerden ögreneceginiz bilgi ve deneyimler oldugunu kabul edin!
• Konuşma ve tartışmalarda kırıcı ve sert olmayın!
• Engeller ve sorunlar karşisinda en büyük destekçinizin anne ve babaniz oldugunu unutmayin!
Motivasyonun sağlanmasında ailenin olumlu rol oynayabilmesinin ilk şartı, genci anlamaktır. Ne denli zor bir dönem yaşadığının farkında olmak ve bunu da gence yansıtmak gerekmektedir. Bu da ancak aile içinde "Olumlu bir iletişim ortamı" kurulmasıyla olur. Olumlu bir iletişim ortamının olduğu ailelerde, aile üyeleri birbirini anlar, olduğu gibi kabul eder, hiçbir koşula bağlı olmaksızın sever ve birbirine güvenirler. Böyle bir ortamda yetişen genç, sevildiğini, kendisine güven duyulduğunu, anlaşıldığını bilir, bu da ona güç verir.


"GENÇLERİN DÜRÜST ÇABALARINI ÖDÜLLENDİRELİM. BÖYLECE EMEK HARCAMANIN DEĞERİNİ ÖĞRETMİŞ OLURUZ."


"aile sorunlarının çözümü" anlatıldı...